18 Mart 2012 Pazar



Benim Babam Toyota Gibi Adam


Bu reklamın bize bağıra bağıra söylediği tek şey var: Sen araban kadarsın, seni sahip oldukların tanımlıyor, hatta kişiliğini yansıtıyor. 1950’lerden bu yana değişen tek şey pazarlanan ürünler, mantık ise aynı. Mutluluğun, karakterin nereye ve neye ait olduğun kullandığın sigaraya veya tercih ettiğin ayakkabıya bağlı. “Sahip oldukların sonunda sana sahip oluyor.” Dövüş Kulübü klişelerinden bu söz, bu durumun özeti niteliğindedir.

Bu Toyoto reklamında özellikle değinmek istediğim nokta evvela çocukların “kullanılması” ve de çocuklar arasında geçen konuşmalardır. Aslında ateş olmayan yerden duman çıkmaz denilebilir buradaki tablo için; burada sergilenen durum bu reklamla oluşturulmuş bir manzara değil. Zaten bu çocukların yaşadıkları bizim günlük hayatımızda tıpkısını tecrübe ettiğimiz olaylardan sadece birisi. Kendi adıma konuşmak gerekirse öznesinin “ben” olduğu hatıralarım da yok değil. (Hem de) Lisedeyken babamım ortaklarından ayrılıp kendi işini kurmasıyla bazı fedakârlıklarda bulunmamız gerekiyordu; babamın o çok sevdiği arabası bunların başında geliyordu elbette ve ergen bir kolej öğrencisi olarak babama arabasını bir alt sokağa park etmesini tembihlediğimi hatırlatmaya yetti bu reklam. Buna benzer bir durumu da ortaokul mezuniyet balosunda yaşamıştı arkadaşım. Babasına bizi yarım saat geç bıraktırmıştı bahanesi ise hazırdı: assolistler en son gelir! Hâlbuki gerçek babasının Nemrut’a bile beraber çıktığı için satmaya kıyamadığı kırmızı Serçe-siydi.

Demek istediğim Toyota’nın reklamı bir çığır açmıyor daha kötüsü olan yanlışı körükleyip bunu normal gösteriyor. Evet diğer reklamların yapmaya çalıştığı ve yaptıkları da Toyota’nınkinden pek farklı değil fakat buradaki durum çocuklarla alakalı; ileride nasıl bireyle dönüşecekleriyle. Güya çocukların zekâsını öne çıkarıyor ve resmen çocuklar üstünden espriyle karışık ayıbını arka plana atıyor.

Dikkatimi çeken diğer bir noktaysa buradaki arabanın Toyota olması. Toyota bir Mercedes bir BMW veya Audi değil, daha çok orta halli orta sınıf tüketici kitlesine sahip bir marka. Zaten lüks markaların bu tarzda reklamları yoktur çünkü buna gerek yoktur. Kendi tüketici kitlesinin zaaflarını sömürerek kendi ürünlerini idealize eden ve bunun sosyal sonuçlarını düşünmeyen hastalıklı bir zihniyet eseridir bu reklam. Benim gibi düşünen başka insanlar olmalı ki internette bu reklamın parodisiyle karşılaştım. “Benim babam Anadol gibi adam” başlığıyla, müziğiyle ve oyuncularıyla durumu gözler önüne seren ve aynı zamanda noktalayan başarılı bir çalışma.

Ayrıca feminist teyzelerimizin “Neden annen değil de baban Toyota gibi?” diye bağırabilecekleri aklıma da gelmiyor değil…


Hidrofil Pamuk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder